I. Yolsuz tescilde
E. Terkin ve değiştirme
I. Yolsuz tescilde
Madde 1025 - Bir aynî hak yolsuz olarak tescil edilmiş veya bir tescil yolsuz olarak terkin olunmuş ya da değiştirilmiş ise, bu yüzden aynî hakkı zedelenen kimse tapu sicilinin düzeltilmesini dava edebilir.
İyiniyetli üçüncü kişilerin bu tescile dayanarak kazandıkları aynî haklar ve her türlü tazminat istemi saklıdır.
I-) Yargı Kararları:
1-) YİBK, T: 12.02.1941, E: 1940/29, K: 1941/5:
“… Medenî Kanunun mer’iyetinden sonra kanunun mer’iyetinden mukaddem gayrimenkuller hakkında tesis olunan kayıtlara dair ikame olunacak muvazaa davalarının istimaı caiz olmadığına … karar verildi.” (RG. 16.05.1941; S: 4810).
2-) YİBK, T: 23.06.1943, E: 1943/18, K: 1943/22:
“… alâkadarlar tarafından tapu sicillerindeki isimlerin tashihine dair vuku bulacak müracaat ve açılacak dâvaların o sicillin taallûk ettiği hakkın kıymeti nazara alınarak (300) liradan fazla ise asliye ve aksi halde sulh mahkemelerince bakılması lâzım geleceğine ve içtihat ihtilâfının şu suretle halline Temyiz Teşkilâtı Kanununun 8 inci maddesi mucibince … karar verildi.” (RG. 10.11.1943; S: 5552).
Not: Bu içtihadı birleştirme kararının Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 2. maddesi karşısında uygulanma imkanı kalmamıştır.
3-) YİBK, T: 14.12.1955, E: 1955/20, K: 1955/29:
“… Tapulama tutanağı gerek hendesî ve gerek hukuki bakımlardan hatalı olarak tanzim edilmiş ise müzakereye mevzu olan ilâmlarda olduğu gibi hakikî hak sahibinin umumi mahkemelere başvurmasına ve sicil kaydının tashihini talebetmesine bu fıkra hükmü engel olamaz. Bu itibarla:
Yanlış tahkika müstenit tapulama işleminin kesinleşmiş bulunması asıl hak sahibinin umumi mahkemelere tescilin tashihi yolunda dâva açmasına mâni olamayacağı yolundaki hukuk heyeti umumiyesi kararının musib ve bahsi geçen kanuna uygun bulunduğuna 14.12.1955 tarihinde üçte ikiyi geçen ekseriyetle karar verildi. …” (RG. 16.03.1956; S: 9260).
4-) YHGK, T: 06.05.2009, E: 2009/1-82, K: 2009/161:
“… Davacı vekili; davalının, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından 775 sayılı Gecekondu Kanunu ve Uygulama Yönetmeliği hükümleri uyarınca arsa tahsisi yapılan Kooperatife, anılan Kanunun 25. maddesinde yer alan koşulları taşıdığını beyan etmesi üzerine üye yapıldığını, ferdileştirme sonucu 4189 ada 1 parsel sayılı ana taşınmazda dava konusu 19 numaralı meskenin davalı adına tapuya tescil edildiğini, ancak sonradan yapılan şikayet nedeniyle düzenlenen müfettiş raporunda, davalının sözü edilen 25. madde de öngörülen koşulları taşımadığının belirlendiğini ileri sürerek, 4189 ada 1 parsel sayılı ana taşınmazda davalı adına kayıtlı 19 numaralı meskenin tapu kaydının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; müvekkilinin mesleği ve geliri konusunda gerçeğe uygun beyanda bulunduğunu ve Kanunda öngörülen koşulların oluştuğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.
Mahkemenin, “davalının, Gecekondu Kanunu’nun 25. maddesinde aranan şartları taşıdığı ve Kooperatife üye kaydı ile konut tahsisinde bir usulsüzlük bulunmadığının anlaşıldığı” gerekçesiyle, esasa ilişkin olarak “davanın reddine” dair verdiği karar, Özel Daire’ce yukarıda yazılı nedenle bozulmuş; Yerel Mahkemece direnme kararı verilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nda, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce, salt tapu iptali istemiyle açılan eldeki davada, tescil talebinde bulunulmamış olması karşısında, öncelikle bu eksikliğin giderilmesinin gerekip gerekmediği, bir usul(î) ön sorun olarak incelenip değerlendirilmiştir.
İddianın ileri sürülüş biçimi ve içeriği itibariyle yanlar arasındaki uyuşmazlığın, tahsis ve dolayısıyla da tescil sebebinin dayanağını oluşturan koşulların davalı yararına oluşup oluşmadığından kaynaklandığı, eş söyleyişle yolsuz tescil nedeniyle Türk Medeni Kanunu’nun 1025. maddesi uyarınca tapu sicilinin düzeltilmesinin amaçlandığı açıktır.
Türk Medeni Kanunu’nun 1025. maddesine göre, bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş veya bir tescil yolsuz olarak terkin olunmuş ya da değiştirilmiş ise, bu yüzden ayni hakkı zedelenen kimse tapu sicilinin düzeltilmesini dava edebilir.
Öteden beri öğreti ve uygulamada bu dava yönünden, “kaydın tashihi”, “tapu iptal ve tescil”, “terkini kayıt” terimlerinin kullanılageldiği saptanmıştır.
Medeni Kanunun 1025. maddesinde “tescil” den söz edildiği için, önce tescil ve bu suretle oluşan kaydın düzeltilmesi; bir başka ifadeyle, “tapu kaydının iptali ve tescil”, anılan davanın konusunu oluşturur.
Mahkemenin; Türk Medeni Kanununun 1025. maddesine göre tapu iptal ve tescil istemiyle açılan bir davada, anılan madde uyarınca tapu kütüğünün düzeltilmesine ilişkin vereceği karar, tescilin, terkinin ya da değiştirimin yolsuz olduğunun tespitini kapsar. Böylece, maddi hukuk, gerçek hak ile tapu kütüğü arasındaki uyuşmazlık, bağdaşmazlık giderilmiş olur. Karar kesinleştiğinde, düzeltme yapılması için, tapu kütüğü memurluğuna verilir; kütükte yolsuz olarak tescil edilenin, bir istemi, onamı ya da bildirimi gerekmez.
Hemen ifade edilmelidir ki; somut olayda olduğu gibi, ayni bir dava niteliğinde bulunan ve tapu kütüğünün gerçek hakkı yansıtmadığı ileri sürülen düzeltim davasında, taşınmaz mülkiyetinin geçirilmesi niteliğindeki tescil talebinde bulunulmaksızın, salt yolsuz tescilin iptali isteminde bulunulması durumunda mahkemece varılması gerekli olan sonuç, farklı olacaktır.
Bu cümleden olarak, çoğun içinde azı da vardır ilkesi gereğince, tapuda tescil talebi, tapu iptali talebini de içermekle birlikte; salt iptal istemi tescil talebini kapsamadığından, tescil isteminin bulunmadığı böyle bir durumda, mahkemece tescile karar verilmesi ya da esasa ilişkin nedenlerle davanın reddedilmesi olanaklı değildir.
Bundan önce, davanın dinlenebilmesi ve esastan karara bağlanabilmesi için; davanın daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanması amacına yönelik olarak kabul edilen dava şartlarının re’sen gözetilmesi ve bu bağlamda, mahkemeye yapılan her talep için dava şartlarından olan hukuki yararın varlığının belirlenmesi gerekir.
Gerçekten, davacının Türk Medeni Kanunu’nun 1025. maddesine dayanarak açmış olduğu bu davada, davacının hukuki yararı salt tapu kaydının iptal edilmesinde değil, aynı zamanda taşınmazın tapuda adına tescil edilmesindedir.
Burada önemle vurgulanmalıdır ki, salt tapunun iptalinin talep edildiği davada, bu husustaki eksikliğin, usule ait bir yanlışlığın veya bir noksanın düzeltilmesi mahiyetindeki ıslah yoluyla ya da davacı idareye ayrıca tescil davası açtırılması suretiyle giderilmesi olanaklıdır.
Öyleyse, davanın yukarıda açıklanan şekilde düzeltilmesi usule ait işlemlerden olup; ıslah ya da ek dava ile iptal yanında tescil talebinde bulunulması durumunda mahkemece esasa dair yapılacak inceleme sonucu davanın reddi ya da kabulü yönünde hüküm kurulması; aksi takdirde salt iptal talebinde bulunulmuş olması nedeniyle hukuki yarar yokluğundan, davanın reddine karar verilmesi gerektiği; bu itibarla sonuçlarının farklı olduğu, her türlü duraksamadan uzaktır.
O halde Mahkemece yapılacak iş; dava dilekçesinde salt tapunun iptali talebinde bulunulduğu göz önünde tutularak, davacıya dava konusu taşınmazla ilgili ayrı bir tescil davası açması ya da tapunun iptaliyle beraber adına tescili yönünde davanın ıslah yoluyla düzeltilmesi için önel verilmesi, ıslah ya da ek dava yoluyla tescil talebinde bulunulması durumunda davanın esastan karara bağlanması; aksi takdirde iptal yanında tescil isteminde bulunulmadığından, davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesinden ibarettir. …”
5-) Y. 1. HD, T: 20.10.2011, E: 2011/8806, K: 2011/10610:
Bkz. madde 1023.
6-) Y. 1. HD, T: 26.05.2005, E: 2005/6029, K: 2005/6521:
“… Dava, muvazaa hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tenkis isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden çekişme konusu 21 parsel sayılı taşınmazın 07.03.1978 tarihli akitle miras bırakan tarafından davalı Borzade’ye 2243 parselin (imarla 8803 ada 9 parsel) 154/22560 payının da davalı Güler’e satış yoluyla temlik edildiği görülmektedir.
Davacı, anılan işlemin miras bırakanın darda kaldığından hakkında yapılacak takiplerden kurtulmak amacıyla gerçekleştirildiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. İddianın belirtilen bu nitelendirilmesine göre davacının miras bırakanın halefi sıfatıyla ve onun “taraf muvazaası” olarak nitelendirilen işlemine dayandırıldığı açıktır.
Bilindiği üzere; muvazaa kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanabilir. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak bazen aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar (mutlak muvazaa) veya gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki bir sözleşme ile gizlemektedirler (nisbi muvazaa) . Yanlar, ister salt bir görünüş yaratmak için, ister başka bir sözleşmeyi gizlemek amacıyla, sözleşme yapsınlar görünüşteki sözleşme gerçek iradelerine uymadığından, tabandaki sözleşme de tapulu taşınmazlarda şekil koşullarını taşımadığından geçersizdir.
… muvazaalı sözleşmelerin … taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin ortadan kalkması veya ilgililerin olur (icazet) vermesi ile geçerli hale gelmeyeceği, uygulamada ve bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir.
Hemen belirtmek gerekir ki, muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak bir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescil yolsuz bir tescil hükmündedir. Tapuda yapılan temlik ve tesciller illi işlemler olduğundan tapunun dayanağı sözleşme geçersiz ise tapu kaydının da Medeni Kanunun 1025. maddesine göre iptali gerekir. Ayrıca muvazaalı sözleşmeler yapıldığı andan itibaren taraflar arasında hüküm ve sonuç doğurmayacağından açılan dava sonunda verilen karar, yenilik doğurucu (inşai) bir hüküm değil, açıklayıcı (ihdasi) bir hüküm durumundadır. …”
7-) Y. 1. HD, T: 25.04.2005, E: 2005/4430, K: 2005/5039:
“… Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, davalı belediye adına kayıtlı 5 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının kıyı-kenar çizgisi kapsamında kaldığını, özel mülke konu olamayacağını ileri sürerek, çekişme konusu 157 ada 5 parsel sayılı taşınmazın imar uygulamasına tabi tutulan bölümleri ile imar uygulamasına girmeyen kısımların tapusunun iptali ile tescil harici bırakılmasını istemiştir.
Davalı, dava konusu taşınmazın bir bölümünün imar uygulamasına tabi tutulduğunu, idari yargı yerinin görevli olduğunu belirtip, davanın reddini savunmuştur. …
Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptali ve terkin isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile çekişmeli taşınmazın imar uygulamasına tabi tutulmayan bölüm yönünden tapunun iptali ile tescil harici bırakılmasına, imar uygulaması kapsamında kalan kısmın ise idari karar idari yargı yerinde ortadan kaldırılmadıkça genel yargıda tapu sicilinin düzeltilemeyeceği gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine karar verilmiştir.
Gerek kıyılara ilişkin Anayasal düzenlemeler, gerekse 3621 Sayılı Kıyı Kanunu hükümleri dikkate alındığında kıyıların kamu malı niteliği taşıyan ve devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden bulunduğu, anılan yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağı açıktır. Belirtilen nitelikteki yerlerde tapu kayıtlarının oluşması olanaksızdır. Her nasılsa kıyılarda oluşturulan mülkiyet belgelerine değer verilmesine de olanak yoktur.
Sicilin dayanağının idari kararla oluşması da bu sonucu değiştirmez. Bu yoldaki idari kararlar da iptali gereken değil yok hükmündeki tasarruflardandır. Anılan tasarruflar da eldeki davanın dinlenmesinde bu bakımdan engel teşkil etmez. Öte yandan anılan çekişmeler yönünden davanın görülme yeri de adli yargı yeridir. …”
8-) Y. 1. HD, T: 24.02.2005, E: 2005/1266, K: 2005/1880:
“… miras bırakanın vesayet altında bulunduğu dönemde vasisinin katılması olmaksızın çekişme konusu taşınmazları temlik ettiği ve bu tescillerin yolsuz olduğu anlaşıldığına göre, davalılar Ali ve Şemsettin Antakyalıoğlu’nun temyiz itirazı yerinde değildir. …”
II-) Türk Kanunu Medenîsi:
E 1 TERKİN VE TADİL
I. Yolsuz tescil
Madde 933
Haklı bir sebep olmaksızın yapılan bir tescil veya tescilin tadil veya terkini ile ayni hakları haleldar olan kimse, kaydın terkinini veya tadilini istiyebilir. Hüsnü niyet sahibi üçüncü şahsın tescil ile iktisap ettiği haklar ve zarar ziyan iddiaları bakidir.
III-) Madde Gerekçesi:
Yürürlükteki Kanunun 933 üncü maddesini karşılamaktadır.
Hüküm değişikliği yoktur. Ancak kaynak Kanunun 975 inci maddesi dikkate alınarak madde iki fıkra hâlinde düzenlenmiştir. İkinci fıkrada iyiniyetli üçüncü kişilerin saklı olan haklarının aynî haklar olduğu konusuna açıklık getirilmiştir.
IV-) Kaynak İsviçre Medenî Kanunu:
1-) ZGB:
E. Aufhebung und Veränderung der Einträge
I. Bei ungerechtfertigtem Eintrag
Art. 975
1 Ist der Eintrag eines dinglichen Rechtes ungerechtfertigt oder ein richtiger Eintrag in ungerechtfertigter Weise gelöscht oder verändert worden, so kann jedermann, der dadurch in seinen dinglichen Rechten verletzt ist, auf Löschung oder Abänderung des Eintrages klagen.
2 Vorbehalten bleiben die von gutgläubigen Dritten durch Eintragung erworbenen dinglichen Rechte und die Ansprüche auf Schadenersatz.
2-) CCS:
E. Radiation et modification
I. Inscription irrégulière
Art. 975
1 Celui dont les droits réels ont été lésés par une inscription faite ou par des inscriptions modifiées ou radiées sans cause légitime, peut en exiger la radiation ou la modification.
2 Demeurent réservés les droits acquis aux tiers de bonne foi par l’inscription, ainsi que tous dommages-intérêts.
Not: İsviçre Medenî Kanunu’nun 975. maddesinin kenar başlığı “yolsuz tescil halinde” olarak 11.12.2009 tarihli Federal Kanun ile 01.01.2012 itibariyle değişikliğe uğramıştır.
V-) Yararlanılabilecek Monografiler:
Saim Üstündağ; Tapu Kütüğünün Tashihi Davası, İstanbul, 1959.
Ekrem Kurt; Tapu Sicilinin Düzeltilmesi Davası, İstanbul, 2003.
1 Düstur’daki “H” şeklindeki ibare “E” olarak anlaşılmalıdır.