2. Sorumluluk
2. Sorumluluk
Madde 1007 - Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.
Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder.
Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür.
I-) Yargı Kararları:
1-) YİBK, T: 15.03.1944, E: 1943/13, K: 1944/8:
“… 917 nci maddede mutlak surette zikrolunan tapu sicillerinin eski ve yeni bütün sicillere şâmil ve yeni kanunun meriyetinden sonra bu sicillerden doğan zararlardan Hazinenin mesul olduğuna … karar verildi.” (RG. 28.06.1944; S: 5742).
2-) YHGK, T: 16.06.2010, E: 2010/4-349, K: 2010/318:
“… Dava, zararın ödetilmesi (tazminat) istemine ilişkin olup; dava dışı üçüncü kişi adına tescil kararına dayanılarak tescil edilen taşınmazı, izale-i şüyu davası nedeniyle mahkemece yapılan ihalede satın alan ancak, daha sonra Orman Genel Müdürlüğü tarafından orman olduğu gerekçesiyle açılan tapu iptali ve tescil davası sonunda bu yere ait tapusu iptal edilen kişi tarafından açılmıştır. …
Taşınmaz 1983 yılında yapılan kadastro sonucunda da 19.07.1983 tarihinde Esentepe Mahallesi 362 pafta, 3307 ada 5 parsel numarası ile O… oğlu İ… A… adına içinden soğuk su çıkan tarla vasfı ile tescil edilmiştir.
26.01.1988 tarihinde 427 yevmiye ile gerçekleşen intikal ve taksim sonucunda C… U…, C… A…, A… B…, C… A…adlarına 1/4 er hisse ile kaydedilmiştir.
Daha sonra 01.05.2000 tarih ve 2924 yevmiye nolu ifraz neticesinde taşınmaz ikiye ayrılarak; tarla vasfı ile 3307 ada 16 parsel ve 17 parsel numarası almıştır. Beyanlar hanesine 01.05.2002 tarihinde 2924 yevmiye ile “Taşınmaz malın tamamı 6831 sayılı Kanunun 2/B maddesi uyarınca Hazine adına orman sınırı dışına çıkarılan sahada kalmaktadır.” Beyanı konulmuştur.
Bu arada 15.03.2002 tarihinde Hazine tarafından C... U..., C… A…, A… B…, C… A… aleyhine Bursa 5.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/251 esas sayılı dosyasında taşınmazın 6831 sayılı Kanunun 2/B maddesi ile Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yer olduğu, tapu kaydının değerini yitirdiği iddiası ile tapu iptali ve tescil davası açılmıştır. Anılan davada, yargılamanın devamı sırasında taşınmaz üzerinde yenileme ile 07.04.2003 tarih ve 3124 yevmiye ile 3307 ada 16 parsel 5511 ada 6 parsel numarasını ve 3307 ada 17 parsel ise 5511 ada 5 parsel numarası almış; bu kez beyanlar hanesinde sadece 12.04.2004 tarih ve 3942 yevmiyeli “Korunması gereken tabiat varlığı” beyanına yer verilmiştir. Dosyada yapılan inceleme ve bilirkişi raporuna göre kesinleşmiş orman kadastro haritasının uygulanmasına dayalı araştırma, inceleme ve keşif sonucu düzenlenen uzman bilirkişi raporuyla, çekişmeli parselin 1965 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu sınırları içindeyken, 1975 yılında yapılıp kesinleşen 1744 sayılı Yasa ile değişik 6831 sayılı Yasanın 2. madde hükmüne göre Hazine adına orman sınırları dışına çıkarıldığı belirlenmiştir. Mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen 02.07.2003 tarihli 2002/251 E. 2003/746 K. sayılı kararın Yargıtay 20. Hukuk Dairesince 15.09.2005 gün ve 2005/7842-10416 sayılı ilamla “davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin yanlış değerlendirilip davanın reddi yolunda hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.” gerekçesi ile bozulması üzerine taşınmaz malikleri karar düzeltme isteminde bulunmuş; Y. 20. HD 23.06.2006 tarih ve 2006/ 6860-9160 sayılı ilamla karar düzeltme istemini reddetmekle mahkemece bozmaya uyulmuş; 08.11.2006 gün ve 2006/437 esas-2006/503 karar sayılı ilamla Hazinenin davasının kabulü ile 3307 ada 17 parselde davalılar adına olan tapu kaydının iptali ile Hazine adına kaydına karar verilmiştir.Bu karar taraflarca temyiz edilmemekle 05.01.2007 tarihinde kesinleşmiştir.
30.11.2007 tarihinde eldeki dava tazminat istemli olmak üzere açılmıştır.
Mahkemece yapılan inceleme sonunda 26.06.2008 düzenleme 26.06.2008 havale tarihli bilirkişi raporu da alınmak suretiyle, “davacıların murisinin söz konusu taşınmazı Bursa 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 1977/42 izale-i şüyu satış dosyasından 25.08.1977 tarihinde ihale yolu ile satın aldığı, dolayısıyla taşınmazın ilk maliki de olmadığı hususları nazara alındığında; davacıların mahkeme kararı ile tapuları iptal edilen ve ihale yolu ile satın aldıkları bu taşınmazın dava tarihi itibarıyla rayiç bedelini talep etme hakları bulunduğu,..” gerekçesiyle ve taleple bağlı kalınarak davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacılar ve davalı Hazine vekilinin temyizi üzerine karar aşağıya aynen alınan bozma ilamı ile Özel Dairece “…Hazine’nin yasalar uyarınca kendisine verilen bu görevlerini yapmaması sonucu doğan zarar, ihmali nitelikteki idari eylemden doğmuş olup bu tür idari eylemlerden kaynaklanan tazminat davalarının görüleceği yer 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 2/l-b maddesi gereğince idari yargı yerleridir. Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, yargı yolu bakımından mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekirken, işin esas hakkında inceleme yapılmış olmasının usul ve yasaya uygun düşmediği” gerekçesi ile yargı yolu noktasından bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
… kadastro işlemlerinden doğan zararın, tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan zarar kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin irdelenmesinde yarar vardır. …
… Burada Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Kusursuz sorumluluk tapu siciline bağlı çıkarların ve ayni hakların yanlış tescili sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Bu itibarla, kadastro görevlilerinin dayanaksız ya da gerçek hukuksal duruma uymayan kayıtlar düzenlemelerini ve taşınmazın niteliğinde yanlışlıklar yapmalarını da aynı kapsamda düşünmek gerekir.
Bilindiği üzere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Turgut Ve Diğerleri/Türkiye Davası (Başvuru No: 1411/03, Strazburg, 8 Temmuz 2008) kararında, başvuranların tapuları iptal edilinceye ve Hazine adına tescil edilinceye kadar, taşınmazların hukuken maliki olduklarını ve mülkiyet haklarının tartışmasız delilini teşkil eden sicile güven ilkesinden yararlandıklarını, mülkiyet hakkından kamu yararı bulunması nedeniyle mahkeme kararıyla mahrum kaldıklarını, ancak, Devlet tarafından tazminat ödenmeksizin taşınmazın geri alınmasının orantısız bir müdahale olduğunu ve söz konusu davada tazminat ödememeyi gerektirecek istisnai şartların bulunmadığını kaydederek, kamu yararı ile bireysel haklar arasındaki adil dengenin kurulamadığı gerekçesiyle AİHS’ye Ek 1 No.’lu Protokol’ün 1. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir. Benzer konudaki 2 Haziran 2009 tarihli ve 343/04 başvuru nolu Hacısalihoğlu-Türkiye kararında da yine aynı sonuca ulaşmıştır.
AİHM, 13 Ekim 2009 tarihinde de adil tatmine ilişkin kararını açıklamış; söz konusu kararda, başvuranların mülklerinden bir yargı kararıyla yoksun bırakıldıkları tespitine yer verilmiştir. …Bu çerçevede AİHM, mülkün değerine karşılık gelen makul bir meblağın ödenmemesi durumunda mülkten mahrum bırakmanın aşırı bir müdahale teşkil edeceğini ve hiçbir tazminat ödenmemesi durumunun ise 1 No.’lu Ek Protokol’ün 1. maddesi anlamında ancak istisnai koşullarda meşruiyet kazanabileceğini ve mevcut davada mülklerinin Hazine’ye devredilmesi nedeniyle başvuranlara hiçbir tazminat ödenilmediğini ifade etmiştir.
İstikrarlı Yargıtay uygulamasında da kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı ya da evveli orman olduğu gerekçesiyle açılan tapu iptali ve tescil davaları sonunda kaydın iptali ile Hazine adına tescile karar verilmesi nedeniyle mülkiyet haklarından mahrum kalanlar tarafından Devlet aleyhine açılan davaların, adli yargı yerinde görülüp çözümlenmesi gerektiği kabul edilmektedir.
Davaya konu somut olayda, yapılan kadastro işlemine süresi içinde Hazine adına itiraz etmekle yükümlü olan görevliler üzerlerine düşen görevlerini yapmamışlardır. Tapu işlemleri kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK.’nun 1007. maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir.
…davacının bu zararın tazminini Devletten isteyebileceği, bu nedenle de görülmekte olan davanın adli yargıda bakılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
…davanın adli yargıda görülmesi gerektiği yönündeki direnme kararı yerindedir. …”
Not: Bu yönde bkz. YHGK, T: 18.11.2009, E: 2009/4-383, K: 2009/517.
3-) YHGK, T: 11.07.2007, E: 2007/4-422, K: 2007/536:
“ … İlkin belirtilmelidir ki, davacının davalı hazineye yönelik tazminat isteminin yasal dayanağı 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 1007. (743 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 917) maddesi olup, bu hükümde devletin tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan sorumluluğu düzenlenmiştir.
Bu sorumluluğun niteliği ve somut olay yönünden değerlendirilmesine geçilmezden evvel, kusursuz sorumluluğa ilişkin temel ilkeler ve öğretide yer alan görüşler üzerinde kısaca durulmasında yarar vardır.
… Türk Özel Hukukunda kusura dayanmayan sorumluluk hallerinden birisi de Tapu sicilinin tutulmasından Devletin sorumluluğudur.
Bu sorumluluğun niteliği ve somut olay yönünden değerlendirilmesine gelince;
Devletin “tapu sicilinin tutulmasından doğan sorumluluğuna” ilişkin olarak, kusursuz sorumluluk/ağırlaştırılmış sebep/ağırlaştırılmış objektif sorumluluk/tehlike sorumluluğuna ilişkin kurallar uygulanır.
Taşınmazların tapu siciline kaydedilmesinde ve doğru sicillerin oluşturulmasında “Devletin sorumluluğu” o kadar önemlidir ki, 743 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 917, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 1007. maddelerinde açıkça;
“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder” hükmüne yer verilerek, bu sorumluluk yasal düzenleme altına alınmıştır.
Diğer taraftan, devletin tapu sicilini çok düzgün tutması ve taşınmazların durumunu tespit ve tescil bakımından gerekli düzenlemelerin yapılarak açık hale getirilmesi konusuna büyük önem verilmiş, bu sicillerin Devlet memurlarınca tutulmasından ileri gelecek bütün zararlardan dolayı vatandaşlara karşı Devlet’e fer’i değil, aynen İsviçre’de olduğu gibi asli sorumluluk yüklenmiştir ….
Yasanın bu açık hükmünün kaynak olduğu “Devletin sorumluluğu”ndan söz edebilmek için, tapu sicilinin tutulmasında sicil görevlisinin hukuka aykırı bir işleminin ve bununla zararlı sonuç arasında nedensellik bağının varlığı gerekmekle birlikte, eylemin kusura dayanıp dayanmamasının bir önemi bulunmamakta; böylece Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluğun özel bir hali olarak ortaya konulmaktadır.
Burada, kusursuz sorumluluğun dayanağı, tapu siciline bağlı büyük çıkarların ve yanlış tesciller sonucunda sicile güven ilkesi yüzünden aynî hakların yerinin doldurulmaz biçimde değişmesi ve bu hakların sahiplerinin onlardan yoksun kalmaları tehlikesinin varlığı ile açıklanabilir.
Gerçekten, tapu sicilinin tutulmasını üzerine alan Devlet, tapu siciline tanınan güvenden ötürü, hak durumuna aykırı kayıtlardan doğan tehlikeyi de üstlenmektedir.
Devletin sorumluğunun dayandırıldığı tapu sicilinin doğru tutulmasına ilişkin güvenin devamını sağlama amacı, tapu siciline güven ilkesinden daha geniş bir anlam taşımaktadır. Söz konusu ilkenin uygulanamadığı ve yolsuz tescile güvenen iyiniyetli üçüncü kişilerin iktisaplarının korunamadığı bazı hallerde dahi, onların bu yüzden uğradıkları zarardan da Devlet sorumlu tutulur.
Görülmektedir ki; kusursuz sorumluluğun bir biçimi olan tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan Devletin sorumluluğu, bir tehlike sorumluluğudur.
Tapu sicil müdür ya da memurunun kusuru olsun olmasın, tapu sicilinin tutulmasında kişilerin mameleki çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Kusurun varlığı ya da yokluğu Devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadece Devletin memuruna rücuu halinde iç ilişkide etkisi söz konusu olmaktadır. Tapu sicilinin tutulmasında kişi çıkarlarının korunması bakımından uyulması gereken kurallar tapu mevzuatı ile sınırlı olmayıp, bu mevzuat dışındaki hukuk kurallarına ve hukukun genel ilkelerine de uyulması gerekmektedir. Tapu müdür ya da memurlarının ihlal ettikleri hukuk kuralları ister genel olsun ister salt sicilin tutulmasıyla ilgili olsun her iki halde de ortaya çıkan sonuç tapu sicilinin hukuka aykırı tutulmuş olmasıdır … Bu nedenle sicilin hukuka uygun tutulması kavramı tapu mevzuatına uygunlukla sınırlı bir kavram olmayıp, hukukun genel ilkelerine uygunluk da gerekmektedir. Bunun dışına çıkan her hukuka aykırı davranıştan Devletin sorumluluğu asıldır.
Az yukarıda ayrıntıları açıklandığı ve vurgulandığı üzere; Devletin sorumluluğunun bir tehlike sorumluluğu olduğu hususu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 05.10.1955 gün ve 1955/4-58 esas, 1955/64 karar sayılı; 29.06.1977 gün ve 1977/4-845 esas ve 1977/655 karar sayılı; 24.09.2003 gün ve 2003/4-491 esas ve 2003/487 karar sayılı; 19.04.2006 gün ve 2006/4-113 esas ve 2006/205 karar sayılı; 09.05.2007 gün ve 2007/4-212 esas, 2007/261 karar sayılı, ilamlarıyla yargısal uygulamada da büyük ölçüde kabul edilmiştir.
Somut olay açısından Devletin sorumluluğu irdelendiğinde;
Davacı, üçüncü kişiye ait taşınmazı, elinde vekâletname bulunan emlakçiden tapu sicil müdürlüğünde gerçekleştirilen resmî senetle almış; daha sonra gerçek malikin açtığı dava sonucunda bu tescilin sahte kimlikle alınan vekâletnameye dayalı ve yolsuz olduğu gerekçesiyle adına olan tapu kaydı iptal edilerek bedelini peşinen ödediği taşınmaz uhdesinden çıkarak gerçek maliki adına tapuya tescil edilmiştir.
Tapudaki işlemin dayanağı olan vekâletnamenin sahtecilik yoluyla elde edildiği ve tescilin yolsuz olarak gerçekleştiği yargı kararları ile belirgindir. Davacı zararının kaynağı da başından beri birleşen tüm işlemlerle birlikte sağlanan bu yolsuz tescildir ve kendisinin kasıtlı ya da kusurlu eylemiyle bu zararın gerçekleşmesine neden olduğuna ilişkin herhangi bir belirleme de dosya kapsamında bulunmamakta, aksine eylemlere dahil olmadığı ve iyiniyetli alıcı durumunda olduğu ceza ve hukuk mahkemelerince verilmiş kararlarla kabul edilmektedir.
Önemle vurgulanmalıdır ki, tapu sicil müdürlüğünün uygulaması gereken hukuki esasları ihlali halinde hukuka aykırılığın bulunduğunun kabulü gerekmekte; tapu memurlarının faaliyetleri çerçevesine giren herhangi bir işlem tapu kütüğünün tutulması işlemi ve böyle bir işlemin kanuna aykırı şekilde yapılmış olması dolayısıyla, bu tür işlemler nedeniyle uygulamada oluşan tecrübe ve görüşler uyarınca oluşması mutad kabul edilen bir zarar da, Türk ve İsviçre hukuk sistemlerinde tazminat istemlerine esas teşkil eden uygun illiyet nazariyesine göre tapu sicilinin tutulmasından doğan zarar sayılmaktadır.
Tapu sicil müdürlüğünde yapılan işlemler bu yönüyle değerlendirildiğinde görülmektedir ki;
Davacının zararına neden olan olay ve işlemler zinciri davalılardan Yılmaz ve arkadaşlarının, taşınmaz maliki Recep Kılıç’ın nüfus bilgilerine ulaşarak davalı Ergin Çelik’in resmini taşıyan sahte nüfus cüzdanını düzenlemeleri ve Recep Kılıç yerine dublör olarak yine resmi bulunan Ergin Çelik’i kullanmak suretiyle 20.07.2001 tarihinde Elmadağ Tapu Sicil Müdürlüğüne müracaatla zayiinden tapu senedi tanzimini istemeleri ve tapu senedini almaları ile başlamış; devamında yine sahte kimlikle Noterden alınan vekâletname kullanılarak tapu memuru önünde resmi şekilde satışla devam etmiştir.
Zayiinden yeni tapu belgesi tanzim edilerek gerçekte malik olmayan kişiler eline geçmesinin sağlanması inandırıcı sahte bir belgeye dayalı yapılmış olsa dahi hukuka aykırıdır ve bu hukuka aykırılık görevlilerin kusuru olsun olmasın sonuçta zarara uğranılmasında etkilidir. Zira, tapu sicil müdürlükleri sadece tapu kaydını değil buna dayanak belgeleri de elinde bulundurmakta sicilde ve müstenidi belgelerde malikin resmi, imzası ve kimlik bilgileri yer almaktadır. Tapuda işlem yapabilmek, “ilgili sıfatıyla” imzalı başvuru belgesinin varlığını gerektirmektedir. Oysa somut olayda, zayiinden yeni tapu senedi verilirken bu gereklere uyulmadığı gibi başvuran sahte kişi, gerçek malike hiç benzemediği halde resimler üzerinde kontrol yapılıp, imzası da alınmadığından kolaylıkla gerçek malikmiş gibi müstenidat bilgilerinden yararlandığı ve tapu senedini elde ettiği dosya kapsamı ile belirgindir. İlgililerin bu işlemin yapılmasında, kasta varan ihmalleri söz konusudur.
Sicilin sağlıklı biçimde oluşturulması, tüm kayıtların usulünce tutulması, korunması, devamlılığı, güvenilirliği hem yasalarla, hem Tapu Sicil Tüzüğü ile hem de Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün uygulama genelgeleri ile düzenleme ve teminat altına alınmış; sicile güven ilkesi ile de bunlar ve benzeri tapu sicil müdürlüğü işlemleri Devletin sorumluluğu kapsamında kabul edilmiştir. Dolayısıyla, usuli ve mali mevzuata aykırı olarak zayiinden yeni tapu senedi tanzimi ve ilgili sıfatını haiz olmayan kişiye verilmesi dahi başlı başına bu sorumluluk kapsamında değerlendirilmelidir.
Nitekim, kendisini malik yerine koyan kişi ele geçirdiği bu tapu senedi ve bu senetteki bilgilerle noterde de kolaylıkla vekâletname tanzimini sağlamış yine aynı kolaylıkla tapuda resmî memur önünde vekil vasıtasıyla maliki olmadığı taşınmazın satışını gerçekleştirmiştir.
Özetle ifade edilecek olursa; tapu müdür ya da memurunun, gerçek tapu maliki olmayıp, “ilgili” sıfatı taşımayan başvuru sahibinin imzasını taşıyan yazılı başvuru belgesini almadan ve sicildeki resimle bu kişinin ibraz ettiği sahte nüfus cüzdanındaki resmî ve kayıtları karşılaştırmadan, kayıp nedeniyle yeniden tapu senedi düzenleyip bu kişiye vermesi resmî senette soyismin yanlış yazılması ve ardından da temin edilen sahte vekâletnameye dayalı olarak sicile yolsuz tescil işlemini gerçekleştirmiş olması hukuka aykırıdır. Bu hukuka aykırı davranışla zarar arasında illiyet bağının varlığı belirgin olup; Devlet bundan doğan zarardan sorumludur.
Tüm bu eylem ve işlemler üçüncü kişinin dahli de olsa hukuka aykırı biçimde tapuda gerçekleşmiş olmakla, olay mücerret şekilde noterde başlayıp biten ve tapu sicilinin tutulması ile ilgili olmayan bir işlem olarak nitelendirilemez. Zira; zarar, salt sahte vekâletname tanzimi ile değil açıklanan şekilde tapuda hukuka aykırı şekilde yapılan işlemlerle, bu sahte vekâletnamenin tescil işlemine dayanak alınmasıyla ve sonuçta da yolsuz kabul edilen tescilin iptali ile ilk malikine dönüşüyle ortaya çıkmıştır. Zararın bu şekilde gerçekleşmesi işlem dünyasında bilinebilir, mutad bir sonuç olup; bu açık durum karşısında zarar ile tapu memurlarının eylem ve işlemleri arasında uygun illiyet bağının kesildiğinden de söz edilemez.
Önemle ve sıklıkla vurgulandığı üzere dava, hukuksal dayanağını kusursuz sorumluluktan almakta ve kusura değil tehlike prensibine dayanmaktadır. Öte taraftan tapu sicil müdürlüğü görevlilerinin kusurlu olup olmadığının araştırılmasına ya da kusurun varlığının ispatına gerek olmadığı gibi, esasen Devletin sorumluluğu için bu kusurun varlığı da şart değildir. Tapu sicil müdürlüğünün hukuka aykırı eylem ve işlemleri ile zarar arasında illiyet bağı bulunduğuna göre bu zarardan Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir.
Diğer bir ifadeyle, davacının zararı, tapu dairesinde yapılan işlemden kaynaklanmakla, olayda, Devletin sorumluluğunu gerektiren illiyet bağının bulunduğu şüphesizdir.
Hal böyle olunca; Yerel Mahkemenin, tapu sicilinin tutulmasıyla ilgili bu işlemden doğan davacı zararından, davalı Hazinenin sorumlu bulunduğu yönündeki direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir. …”
Not: Bu yönde bkz. YHGK, T: 08.10.2008, E: 2008/4-591, K: 2008/609; YHGK, T: 09.05.2007, E: 2007/4-212, K: 2007/261.
II-) Türk Kanunu Medenîsi:
III. Memurlar
1– Mesuliyet
Madde 917
Hazine, tapu sicillerinin tutulmasından mütevellit bütün zararlardan mesuldür.
Hazine, bu zararlar kendi kusurundan mütevellit memurlara aledderecat rücu etmek hakkını haizdir.
III-) Madde Gerekçesi:
Yürürlükteki Kanunun 917 nci maddesini karşılamaktadır.
Hüküm değişikliği yoktur. Yürürlükteki maddenin ikinci fıkrasındaki “aledderecat” sözcüğü, özel bir anlamı olmadığından metinden çıkarılmıştır. Ayrıca maddeye bir üçüncü fıkra eklenerek Devletin sorumluluğuna ilişkin davaların, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görüleceği belirtilmiştir. Burada asliye hukuk mahkemesinin görevli mahkeme olması amaçlanmaktadır.
Yürürlükteki Kanunda böyle bir hükmün bulunmaması, Uyuşmazlık Mahkemesinin zaman zaman farklı kararlar vererek bu konuda bazen adlî mahkemeleri bazen idare mahkemeleri(ni) görevli saymasına yol açmıştır. Maddeye konulan bu hükümle konu açıklığa kavuşturulmuştur.
IV-) Kaynak İsviçre Medenî Kanunu:
1-) ZGB:
III. Grundbuchbeamte
1. Haftbarkeit
Art. 955
1 Die Kantone sind für allen Schaden verantwortlich, der aus der Führung des Grundbuches entsteht.
2 Sie haben Rückgriff auf die Beamten und Angestellten der Grundbuchverwaltung sowie die Organe der unmittelbaren Aufsicht, denen ein Verschulden zur Last fällt.
3 Sie können von den Beamten und Angestellten Sicherstellung verlangen.
2-) CCS:
III. Fonctionnaires
1. Responsabilité
Art. 955
1 Les cantons sont responsables de tout dommage résultant de la tenue du registre foncier.
2 Ils ont un droit de recours contre les fonctionnaires, les employés et les autorités de surveillance immédiate qui ont commis une faute.
3 Ils peuvent exiger une garantie de leurs fonctionnaires et employés.
Not: Türk Medenî Kanunu’nun 1007. maddesi, İsviçre Medenî Kanunu’nun 955. maddesinin 1. ve 2. fıkralarına tekabül etmektedir. Kaynak hükmün kenar başlığı 11.12.2009 tarihli Federal Kanun ile 01.01.2012 itibariyle “sorumluluk” olarak değiştirilmiştir.
V-) Yararlanılabilecek Monografiler:
Lâle Sirmen; Tapu Sicilinin Tutulmasından Doğan Zararlardan Devletin Sorumluluğu, Ankara, 1976.
Cüneyt Pekmez; Tapu Sicilinin Tutulmasından Devletin
Sorumluluğu, İstanbul, 2013.
Süleyman Sapanoğlu; Tapu Sicilinin Tutulmasından Doğan
Zararlardan Devletin Sorumluluğu, Ankara, 2020.